Tadao Ando | Türkiye Gezisi Notları | 1984




"Boğazın sınır oluşturduğu, Avrupa ile Asya'nın ayrıldığı, Doğu ile Batı'nın birleştiği yer olarak ünlenen Türkiye'yi cami formuna ilgi duymam nedeniyle uzun zamandan beri gezmek istiyordum. 1984 yılında kısmet oldu; merhum Fumitaka Nishizawa ile seyahat ettik. Türkiye'nin tarihi başkenti İstanbul, Bizans kültürünün çiçeklerinin açtığı yerdir. Yükselen tepelerinde bulutlar gibi geometrik formlar bulunmaktadır. Sivrilen minarelerinde kademelenmiş kubbelerin kompozisyonları çok güzel formlar oluşturmaktadır. Özellikler akşam güneş batarken bu formlar beni duygulandırır. Ankara'dan 230 km güneydoğdan olan,tam Türkiye'nin merkezine yerleşen Kapadokya'ya da gittik. Rakımı 1000 m'yi geçen Anadolu ovasında, gerçek dünyada düşünülemeyecek kadar güzel manzaralar bulunur.


İ.S. 4. yüzyılda Hristiyan kesişleri yerleşip kayaları kazarak burada konutlar oluşturmuşlardır.İçte ince koridorlar labirent gibi kazılarak, yaşama mekanlarını kiliselere bağlamaktadır. 9. yüzyılda bunlar Müslümanlar'ın baskısı altında burada sessizce inançlarını devam ettirmiştir. Bunları gördüğümde dinin sonsuz gücünü hissettim.

Bu kadar büyük planların gerçekleşmesi insanı heyecanlandırıyor. Ne yazık ki, çağımızda bunun gibi planlar baştan olumsuz bulunuyor. Bu olay insanlık için mutluluk verici mi, mutsuzluk verici mi bilemem; ama kesinlikle çağımızın bir kaybıdır bu.

Kapadokya'da geceleri tek başıma şöyle şeyler düşünmüştüm:
Türk çocukları çok hareketli. Bu sanırım eğitime bağlı olmadıkları için.
Japon çocuğun bilgisi çok, ama zekası yok gibi... Bilgi öğretilebilir, fakat zekayı öğretmek mümkün değildir.


Roma'da Pantheon'u, Yunanistan'da Akropolis'i gezmek istediğim gibi, İstanbul'da da Ayasofya ve Sultan Ahmet Camisi'nin yüceltici mekanlarını görmek istemiştim.


İstanbul çok renkli bir kent. İdeal bir kent gezmiş gibiyim. Tarihile birleşiyor.Buna karşın Japon kentleri ne kadar hafif. Ah İstanbul... Sultan Ahmet Camisi, Ayasofya'nın güzelliği, büyüklüğünü ve bunları gerçekleştiren inançlar... İnsanı bir noktaya yönlendiren varlığın gücünü hissettim.

Merhum Fumitaka Nishizawa yanına yüzden fazla film alıp, kendisinden daha ağır olan, fotoğraf makinelerini boynuna takarak, sürekli resim çekiyordu. Özgürlüğünü biliyordu, rüzgar gibi yaşıyordu. Ben de onun gibi yaşamak istiyorum.

İstanbul'daki otel penceresinden kente bakarsam, kaosun içinde güzel binalar gözüme çarpar. İşte bu mimarlığın varlığını göstermektedir. Ah İstanbul...

Topkapı Sarayı, Ayasofya, Süleymaniye Camisi otelden bulut gibi gözükmektedir.

Japonya'daki Tokyo ve Osaka'nın manzaralarından çok farklı ve etkilidir.

Pantheon'da ışık kubbenin tepesinde tek noktadan giriyor. Sultan Ahmet Camisi'nde ise doğal ışık giriyor. Işığın etkisi çok değişken. Düşünmek bile bana heyecan veriyor.

En önemli Türk mimarlarından biri olan Sinan'ın Süleymaniye Camisi'ni gördüm. Sinan, 50 yaşından sonra 300'den fazla mimari eser tasarlamış.

Sayı ve yaşla beraber ilerleyen çalışmalarına söyleyebileceğim tekkelime bulamıyorum. Togo Murano gibi uzun ömürlü de bir yetenektir. Ah İstanbul...

Kapadokya kışın karlı ve soğukmuş. Yazın da çöl gibi sıcakmış diye duyuyordum. İnsanın yaşamak için gösterdiği mücadeleyi görmeyi eskiden beri istiyordum. Gördüğümden hakikaten zor bir yer olduğunu anladım.

Hindistan'daki Ajanta Erola gibi, burası da bir yeraltı kentidir. Yer altına 30 metre inilerek yapılmış bir mekan. Bizim bildiğimiz kültürlerden çok farklı bir şey. Ayrıcalığın yok olduğu bir dünya. Bugün içinde ışık var, fakat kapkaranlıkken, yukarıdaki kapak kapatılırsa ne olur diye düşününce çok korkmuştum. Kapadokya denilen yer, baskıdan kaçan Hristiyanlar'ın kurmuş olduğu acayip bir kentsel mimari. Burada insanları zorlayan dini inancın garipliğini gördüm. Ah İstanbul...

Sonsuza kadar devam eden kayalar. Çok değişik bir manzara. Burada tek başına bir gece geçirmek bile insanı düşündürüyor. Hatta, "Böyle bir yere gelip binalar görmek tasarım yapmak için faydalı mı acaba" diye düşündürüyor beni. Ama yine yeni şeyler görmek isteyip, heyecan içinde geziniyorum. Gezmekten çok yoruluyorum. Otele varır varmaz banyo bile yapmadan yatıyorum. Gerçekle fotoğraf arasında çok fark olduğunu biliyordum.

Fakat Kapadokya'nın manzarası umduğumdan çok güzel ve güçlü çıktı.

Esas olay ancak yerinde öğrenilirmiş. Ah Kapadokya..."




Tadao Ando Türkiye Gezisi Notları: Boyut Yayın Grubu, Haziran 2000, Istanbul




The Hill of the Buddha | Tadao Ando

https://tunatonya.blogspot.com/2018/06/the-hill-of-buddha-tadao-ando.html

152 Elizabeth | Tadao Ando | New York

https://tunatonya.blogspot.com/2018/07/152-elizabeth-tadao-ando-new-york_19.html